29 Ocak 2015 Perşembe

Erkekler, annelerinden gördükleri karşılıksız sevgiyi, şefkati ve ilgi'yi daha bir haftalık eşinden de bekler... Sakın yanlış anlaşılmasın erkeği idare etmek, yönlendirmek demek istemedim. Hani hava çok soğuk ince giyinmişsin, gel giydireyim, aman üşütme sakın burnun akar, sileyim veya yemek yemeyi unutuyorsun, al bu yiyecek paketlerini sana hazırladım gibi hani çocuk idare eder gibi değil... -Biraz ince mi giyinmişsin sanki, denebilir, Sen bilirsin ama istersen daha kalın bir ceket al, denebilir, Veya Sen nasıl arzu edersen paşam, gibi... yaklaşım tarzında olunması daha uygundur. Fiziki olarak erkek, eşinin kendisini bir "Dünya Starı" gibi görmesini ve ona hayran olmasını ister. Bunu yapamıyorsanız en azından sizin evin starı olsun, bari buna müsaade edin... Ailemizin başında olan, "ben" kavramını " biz" yapan, "bizi, aile yapan" yine evimizin erkeğidir. Eşimiz bir ülkeyi idare eden kral gibi evinde eşinden, çocuklarından hürmet görmek, saygı duyulmak ister. Tenkit edilmek istemez. Elbette rahatsızlıklarımız olacak ama iletişim sanatını bilerek hareket etmek gerekir. Eşinize, onun esnaf arkadaşı gibi, erkek arkadaşı gibi veya annesi gibi davranmamızı asla istemez... Erkeklerde, kadınlar gibi hayatında huzur ve mutluluğu hayal ederek evlenir. Ama maalesef ki yapılan araştırmalar gösteriyor; erkeği hayal kırıklığına uğratan hatta geri kalan ömrünü de çekilmez hale getirerek mutsuz eden çoğunlukla kadınlar... Erkek, eşinin dayanılmaz kaprislerine ve psikolojik baskılarına rağmen uzun bir süre sabreder hatta bir çok sebepten dolayı sabreder (çocuğunun hatrına, mahalle veya aile baskısına sabreder) sonra kendine bir destek buldu mu maddi, manevi ne çocuğu gözü görür ne de aileyi... Maalesef... daha bir kaç haftalık evli çiftler bile birbirlerinde değil başka yerlerde mutluluk arıyor oldular. Kocanız ile İNATLAŞMAK'tan vazgeçin. Kur'an-ı Kerim'de NİSA suresi 34. Ayette ve saliha kadınların özelliklerini incelediğimizde çeşitli hadisler de nasıl da güzel anlatılır, Makbul Hanımlar... Çünkü, yaratılıştan gelen özellikleri dolayısıyla hiçbir erkek "suçlamalara sessiz kalamaz, yapılanları unutamaz, zincire vurulamaz, köle edilemez, zorla ve baskıyla kontrol altına alınamaz" (evinde ve karısıyla mümkün değilse) mutlaka başka bir yerde veya başka bir insan ile bir şekilde maddi ve manevi olarak rahatlamak ve huzur bulmak ister. Huzuru ve mutluluğu sizin kollarınızda bulması dileğiyle...


Erkekler, annelerinden gördükleri karşılıksız sevgiyi, şefkati ve ilgi'yi daha bir haftalık eşinden de bekler... Sakın yanlış anlaşılmasın erkeği idare etmek, yönlendirmek demek istemedim. Hani hava çok soğuk ince giyinmişsin, gel giydireyim, aman üşütme sakın burnun akar, sileyim veya yemek yemeyi unutuyorsun, al bu yiyecek paketlerini sana hazırladım gibi hani çocuk idare eder gibi değil... -Biraz ince mi giyinmişsin sanki, denebilir, Sen bilirsin ama istersen daha kalın bir ceket al, denebilir, Veya Sen nasıl arzu edersen paşam, gibi... yaklaşım tarzında olunması daha uygundur. Fiziki olarak erkek, eşinin kendisini bir "Dünya Starı" gibi görmesini ve ona hayran olmasını ister. Bunu yapamıyorsanız en azından sizin evin starı olsun, bari buna müsaade edin... Ailemizin başında olan, "ben" kavramını " biz" yapan, "bizi, aile yapan" yine evimizin erkeğidir. Eşimiz bir ülkeyi idare eden kral gibi evinde eşinden, çocuklarından hürmet görmek, saygı duyulmak ister. Tenkit edilmek istemez. Elbette rahatsızlıklarımız olacak ama iletişim sanatını bilerek hareket etmek gerekir. Eşinize, onun esnaf arkadaşı gibi, erkek arkadaşı gibi veya annesi gibi davranmamızı asla istemez... Erkeklerde, kadınlar gibi hayatında huzur ve mutluluğu hayal ederek evlenir. Ama maalesef ki yapılan araştırmalar gösteriyor; erkeği hayal kırıklığına uğratan hatta geri kalan ömrünü de çekilmez hale getirerek mutsuz eden çoğunlukla kadınlar... Erkek, eşinin dayanılmaz kaprislerine ve psikolojik baskılarına rağmen uzun bir süre sabreder hatta bir çok sebepten dolayı sabreder (çocuğunun hatrına, mahalle veya aile baskısına sabreder) sonra kendine bir destek buldu mu maddi, manevi ne çocuğu gözü görür ne de aileyi... Maalesef... daha bir kaç haftalık evli çiftler bile birbirlerinde değil başka yerlerde mutluluk arıyor oldular. Kocanız ile İNATLAŞMAK'tan vazgeçin. Kur'an-ı Kerim'de NİSA suresi 34. Ayette ve saliha kadınların özelliklerini incelediğimizde çeşitli hadisler de nasıl da güzel anlatılır, Makbul Hanımlar... Çünkü, yaratılıştan gelen özellikleri dolayısıyla hiçbir erkek "suçlamalara sessiz kalamaz, yapılanları unutamaz, zincire vurulamaz, köle edilemez, zorla ve baskıyla kontrol altına alınamaz" (evinde ve karısıyla mümkün değilse) mutlaka başka bir yerde veya başka bir insan ile bir şekilde maddi ve manevi olarak rahatlamak ve huzur bulmak ister. Huzuru ve mutluluğu sizin kollarınızda bulması dileğiyle...





22 Ocak 2015 Perşembe

SUSMA ORUCU TUT, MÜKAFATI BÜYÜK OLUR...

Yüce Rabbim "Susan Kurtulmuştur" buyuruyor...

Sultanlar sultanı Peygamber Efendimiz de, "Susmak Huyların Efendisidir" ve "dilini tutan kurtuldu" buyuruyor...

Pek çok büyük aşk, gereksiz ve boş konuşmak yüzünden bitmiştir. İşte bu sebepten de aşkın mürveti görülememiştir. O kadar çok konuşur olduk ki, gözlerimiz konuşmayı dudaklarımız gülümsemeyi, kollarımızda şefkatle kucaklaşmayı unuttu.

Hani denir ya konuşmak da susmak da büyük sanattır diye...

Gözlerin anlattığı, dilimizin anlattıklarıyla beraber kalbe ilerler...

Çünkü o güzel bakışlar, insanın taa kalbine nakış nakış gider...

Ama nazlı nazlı bakışlardan bahsediyorum... Hani o öküzün kara trene, olan bakışından bahsetmiyorum...

İlişkilerde, dostluklarda ve aile ilişkilerinde öfkeli anlarda 3 dakika çeneyi tutmak bizi 13 günlük üzüntüden korur... Hatta bir çok hastalıktan... Susalım diyorum ama "sessiz savaş" da devam etsin demiyorum... İlişkimizi sesiz, soğuk savaşlara da benzetmeyelim lütfen...

Kızdığımız, üzüldüğümüz zaman Rabbimizin "Allah sabredenlerle beraberdir ve Allah sabredenleri sever" ayetlerini hatırlayalım.

Büyüklerimizden mutlaka duymuşsunuzdur bu mübarek ismi... Felan kişi de Hz. Eyüp Peygamberin'in  "Peygamber Sabrı", "Eyüp Sultan Sabrı"  var diye...

Edepli susmak gerekir...

Kadınlar sustukları zaman ezildiklerini düşünürler...

Oysa nazlı nazlı susmak da; huzur vardır, irade vardır, sabır vardır, edep vardır, mükafat vardır...

Kadınlar susmayı, erkekler konuşmayı öğrense; erkekler çok konuşsunlar anlamında söylemiyorum, (eşlerine iltifat etmeyi, tatlı dilli gönül alarak konuşmayı biraz da muhabbete mizah katmayı, gır gır yapmayı öğrenseler) pek çok evlilik  de kurtulur, yuvalarda sular da durulur...

Her söze de cevap verme, eşinin ailesi hakkında kötü konuşma, her kavgaya annesinin, kardeşinin adını karıştırma, sürekli sorular sorup bunaltma, her şeyi de öğrenmeye çalışma ya da her şeyi kocandan fazla bildiğini ispat etmeye uğraşma, her tartışmada eski defterleri ortaya dökme?Ne sen yorul ne de eşin yorulsun. Dünyaya böyle küçük şeyleri problem yapmak için gelmedik, bunların bir de diğer tarafta hesabı var. Kızgınlık anında söylediğimiz sözlerin çoğu nefis tatmininden başka bir şey değil.

O da maalesef şeytana kaliteli hizmet etmektir...

11 Ocak 2015 Pazar

ÇENE SUYU ÇORBANIZI NASIL ALIRSINIZ???

Kadın ve erkek arasında en büyük fark beyindir. Kadın beyni detay ve ayrıntı odaklı çalışır. Erkeğin beyni ise sonuç odaklı çalışır. Sevgili okuyucularım bazılarınız ileride yuva kuracaksınız, küpe olsun kulağınıza. Farklı çalışan beyindir, evliliği sıkıntıya sokan.


Erkeklerin beyni, sol beyin ağırlıklı çalıştığı için ticaret de, rakamsal hesap kitap ve çizim işlerinde daha başarılı olur.


Kadınların beyni ise dikkat konusunda, detay konusunda en az 2 kat hızlı, 2 kat dikkatli, 2 kat yorumcudur. Hepsi beyinde 2 kat 2 kat 2 kat fazla olunca bunlar toplanıp çeneye vuruyor.


Kadınlar günde ortalama 35.000 kelime, erkekler ise günde ortalama 10.000 kelime konuşuyor. Kadınların beyninde kayıt cihazı, sanki geniş bir data var. Kadınlar, eşinin, arkadaşının anasının danasının yıllar önce söylediği bir kelimeyi size 10 yıl sonra bile hiç hasara uratmadan arşivinden çıkarıveriyor...


Aylarca hatta yıllarca tutuyor tutuyor sonra bir bomba gibi olmadık anda pimini çekiyor... Hadi canımmm çık bakalım şimdi işin içinden...


Ayy ne zor..! Çünkü erkek beyni hiç benzemez kadın beynine... İşte hiç de anlam veremez böyle abuk subuk sözlere.... Ne kadar da gereksizdir bir erkek beyni için böyle mevzular... Boğulur, nefes alamazlar bu tarz yaklaşan hanımlardan... Yorulurlar, yorulurlar... içine atar... Çünkü hanımı atamaz... İçten içe kıyamaz hanıma ve çocuklara...


İstatistikler, erkeklerin her anlamda daha zayıf yaradılışta olduğunu söylüyor... Kadınlar erkeklere oranla daha uzun ömürlüler... Erkekler intihara daha yatkın, sağlık sorunlarında ve kalp krizi rahatsızlıklarında daha kolay vefat ediyorlar. Psikolojik olarak daha kolay çöküntüye uğruyorlar. Görüldüğü gibi erkeklere çok yüklenmemek gerekiyor. İnatlaşmamak, üzmemek ve tahrik etmemek gerekiyor... Erkeklerin en lezzetli yeri olan beynini, yememek gerekiyor!!!


Çünkü erkek doğduğu andan itibaren bir anne kucağına, yani huzura, sakinliğe alışıyor sonra da sevimli, ilgili, merhametli ve biraz da sabırlı bir zevce profili beyinde oluşuyor. Sonuçda da hayata dahil edilen vıdı vıdı zevceler hayatın içine edebiliyor... O yüzden zaman zaman susma orucunu biz hanımların tutması gerekiyor.

2 Ocak 2015 Cuma

SOSYAL TEMAS, SUNUCU ÖZLEM YILMAZ, ÖZLEM YILMAZ

SOSYAL TEMAS...
 
İnsanoğlunun evliliğe ihtiyaç duymasının sebebi, son yıllarda yapılan araştırmalarda genetik bir temeli olduğuyla ilgili bilgiler gittikçe kuvvetleniyor. Bir evlilik geni var denmiyor ama insanda bağlanma geni var. Hani sağlıklı bağlanabilme ve sağlıklı ayrılabilme tarzındaki insanda genetik bir eğilim var. Bu bağlanma eğiliminin tarzının nasıl olacağı, güvenli ve geçerli bağlanma yapıp yapamayacağı kişinin karakteristik özelliklerine ve yetiştiği kültüre göre şekilleniyor.

Bununla ilgili bir araştırma yapmışlar. İnsanları tek başına yalnız bırakarak adaya bırakmışlar ve incelemeye başlamışlar. Bu çalışmalar sosyal yapı içerisindeki insanların kendilerini daha çok güvende hissettikleri ve sağlıklarının daha iyi olduğu tespit edilmiştir. Ve hatta ileri yaş için yapılan çalışmalar da var. İleri yaşın en büyük sorunu yalnızlık ve alzheimerın çıkmasının nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. 
Yalnızlıkda zihinsel uyaran, sosyal uyaran azalıyor. İnsan beyni sosyal temasla besleniyor. Beyni geliştiren şeyler sosyal temas. Sosyal temas olmayan yerde zihinsel uyarıcı, duygu aktarımı alışverişi olmuyor. Duygusal kararları yapan, duygusal işleri yapan beyin alanları gelişmiyor. Beyin gelişmediğinde kişi sadece yiyen, içen, üreyen bir kimse noktasına geliyor. Bu da insan beyninin çoğunu kullanmaması demektir. 

Sosyal Beyin ve Duygusal Beyin çalışmaları insanın sosyal bir varlık olduğunu, sosyal yapı içerisinde kendini iyi hissettiğini gösteriyor. Bunlardan en önemli unsurda sosyal yapının evlilikle kuvvetlenmesidir. Sosyal yapının temel taşıda evliliktir. Kişinin karşı cinsle beraber geleceklerine ve ideallerine göre birliklikte yaşamasıdır. Hayatı olumlu, olumsuz yönleriyle paylaşmayı başarabilmesidir. Evlilik bu nedenle psikososyal bir ihtiyaçtır.

Meşhur bir hikaye vardır; Ademle Havva uzakta yapamıyorlar, yakında da yapamıyorlar. Bu yapamamaları demektir ki onların evliliğe ihtiyacı var. Ama evlilik birliği formülünü, evlilik birliği yöntemini geliştiremiyorlar. Evlilik hem maddi olarak birbirini desteklemek hem de psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak ve ölüm sonrası hayatı (spiritüel hayatı da) birlikte devam ettirmektir. Evlilik bir şirket değildir, çıkar menfaat söz konusu değildir. Ön koşulsuz evliliktir. İki dünya hayatında da beraber olmayı taahhüt etmektir. Günümüzde boşanmaların artmasının sebebi spirütüel boyutunun ve aşkın boyutunun göz ardı edilmesidir. Böyle durumda eşi kaza geçirdiği, iyileşmiyecek ağır bir hastalağa yakalandığı zaman "Ben dünyaya bir kez geliyorum, canımın istediği gibi yaşamalıyım diyerek seküler düşünüyor, dünyevi düşünüyor. Dünyevi düşünme sonucunda "ben başla beraberliklere layığım" diyerek egosunu da kabartıyor günümüz insanı. Ve bunun sonunda da evlilik bitiyor.

Evlilik, iyi gün beraberliği gibi bir evlilik ortaya çıkıyor. Kötü günde katlanmak zaruretini hissedebilmesi için bir insanın evliliği ölüm sonrası karşılığının da olduğunu bilmesi gerekir. "Öldükten sonraki hayat" düşüncesi olan kişilerin evliliğe verdiği değer, evliliğe verdiği anlam bu konu da çok farklı. Evlenecek olan kişiler, evleneceği kişinin sadece Dünyevi özelliklerini değil, uhrevi özelliklerini de düşünsünler. Ahiretteki geleceğini de göz önüne alması gerekiyor. İşte o zaman iki Dünyada da mutlu olabileceği beraberlikler ortaya çıkıyor.

SUNUCU ÖZLEM YILMAZ, ÖZLEM YILMAZ, SUNUCU,

ÇENE SUYU ÇORBANIZ...

Kadın ve erkek arasında en büyük fark beyindir. Kadın beyni detay ve ayrıntı odaklı çalışır. Erkeğin beyni ise sonuç odaklı çalışır. Sevgili okuyucularım bazılarınız ileride yuva kuracaksınız, küpe olsun kulağınıza. Farklı çalışan beyindir, evliliği sıkıntıya sokan.


Erkeklerin beyni, sol beyin ağırlıklı çalıştığı için ticaret de, rakamsal hesap kitap ve çizim işlerinde daha başarılı olur.


Kadınların beyni ise dikkat konusunda, detay konusunda en az 2 kat hızlı, 2 kat dikkatli, 2 kat yorumcudur. Hepsi beyinde 2 kat 2 kat 2 kat fazla olunca bunlar toplanıp çeneye vuruyor.


Kadınlar günde ortalama 35.000 kelime, erkekler ise günde ortalama 10.000 kelime konuşuyor. Kadınların beyninde kayıt cihazı, sanki geniş bir data var. Kadınlar, eşinin, arkadaşının anasının danasının yıllar önce söylediği bir kelimeyi size 10 yıl sonra bile hiç hasara uratmadan arşivinden çıkarıveriyor...


Aylarca hatta yıllarca tutuyor tutuyor sonra bir bomba gibi olmadık anda pimini çekiyor... Hadi canımmm çık bakalım şimdi işin içinden...


Ayy ne zor..! Çünkü erkek beyni hiç benzemez kadın beynine... İşte hiç de anlam veremez böyle abuk subuk sözlere.... Ne kadar da gereksizdir bir erkek beyni için böyle mevzular... Boğulur, nefes alamazlar bu tarz yaklaşan hanımlardan... Yorulurlar, yorulurlar... içine atar... Çünkü hanımı atamaz... İçten içe kıyamaz hanıma ve çocuklara...


İstatistikler, erkeklerin her anlamda daha zayıf yaradılışta olduğunu söylüyor... Kadınlar erkeklere oranla daha uzun ömürlüler... Erkekler intihara daha yatkın, sağlık sorunlarında ve kalp krizi rahatsızlıklarında daha kolay vefat ediyorlar. Psikolojik olarak daha kolay çöküntüye uğruyorlar. Görüldüğü gibi erkeklere çok yüklenmemek gerekiyor. İnatlaşmamak, üzmemek ve tahrik etmemek gerekiyor... Erkeklerin en lezzetli yeri olan beynini, yememek gerekiyor!!!


Çünkü erkek doğduğu andan itibaren bir anne kucağına, yani huzura, sakinliğe alışıyor sonra da sevimli, ilgili, merhametli ve biraz da sabırlı bir zevce profili beyinde oluşuyor. Sonuçda da hayata dahil edilen vıdı vıdı zevceler hayatın içine edebiliyor... O yüzden zaman zaman susma orucunu biz hanımların tutması gerekiyor.
 

özlem yılmaz, sunucu özlem yılmaz